Kadeş Antlaşması: İlk Yazılı Antlaşma mı?
Hayatımda ilk kez, bir konuda gerçekten duygusal bir farkındalık yaşadım. Kayseri’nin o sakin, soğuk akşamlarında bir şeyler yaparken, aklıma birden Kadeş Antlaşması geldi. Ne alaka demeyin! Çünkü Kadeş Antlaşması, tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma olarak kabul edilir diye hep duydum. Ama bir anda, bu konuyu sorgulamaya başladım. Gerçekten doğru muydu? Yoksa bir yanılsama mıydı?
Beni derinden etkileyen şey şu oldu: Yazılı antlaşma nedir, gerçekten “ilk” yazılı antlaşma var mı, yoksa insanlar geçmişi kendilerine göre mi yazıyor? Bu soruları kafamda o kadar büyüttüm ki, günün sonunda bu sorunun peşinden gitmek için bir şekilde bir yazı yazmak zorunda hissettim kendimi.
İlk İzlenim: Heyecan ve Belirsizlik
Bir arkadaşımın söylediği gibi, Kadeş Antlaşması tarihi “ilk”lerden biridir. Hani öyle bir şey ki, “ilk” her zaman çok heyecan verici değil mi? Tüm tarih boyunca yapılan o büyük anlaşmaların ilkini öğrenmek, beni bir anda heyecanlandırdı. Kadeş, 1274 MÖ’de Mısır’ın firavunu II. Ramses ile Hitit Kralı Muvattali II. arasında yapılan, dünyanın bilinen ilk yazılı barış antlaşmasıydı. Bu bilgiyi duyduğumda, işte gerçekten tarihin bu kadar eskiye dayanması beni büyüledi. Ama sonra bu “ilk” kavramı kafamı karıştırmaya başladı.
Antlaşmalar, sadece yazılı sözleşmeler mi demek? Bir düşünün, binlerce yıl öncesinden bahsediyoruz, insanlar yalnızca yazıyı öğrenmiş miydi? Yoksa belki de anlaşmalar, görsel ya da başka yöntemlerle de yapılmış olabilir mi? Bu tür bir düşünce beni hayal kırıklığına uğrattı. İnsanlık tarihinin “ilk”i diyerek o kadar büyük bir anlam yüklemiştik ki, belki de “ilk” olma kavramı aslında hepimizin bildiğinden farklı bir şeydir.
Kadeş Antlaşması: Yazılı Bir Anlaşma, Gerçekten Mi?
İlk başta, Kadeş Antlaşması gerçekten tarih boyunca bir dönüm noktası gibi geldi. Çocukken kitaplarda okuduğum antlaşmalardan, okudukça yazılı tarihin aslında ne kadar özel olduğunu düşündüm. Bir noktada, tarihi geçmişin anlamlı bir anı olarak yazıya dökülmesi, insanlık adına oldukça önemli bir şeydi. Ama tam da burada, biraz durmam gerektiğini fark ettim.
Yazılı antlaşma dediğimizde, sadece birkaç kelime ya da bir parşömen mi oluyor? Yani Kadeş Antlaşması gerçekten bir “ilk”se, o zaman tarihteki diğer sözlü ya da görsel anlaşmalar ne olacak? Şimdi gerçekten, bugüne kadar yazılı olan her şeyin insanlık tarihi için “ilk” mi olduğu düşünülmeliydi? Yoksa yalnızca kabul edilen “ilk”i mi anlatıyoruz?
Beni en çok düşündüren şey ise, insanların bu tarihi bilgiyi nasıl sahiplenip, nasıl bizlere aktardığıydı. Mısır’ın ve Hititler’in bu antlaşmayı yazıya dökmesi, bir anlamda onlara bir kalıcılık, bir güç katıyor gibi. Ama bu “ilk”in ne kadar kalıcı olduğu, aslında başka bir soru işareti. Kadeş Antlaşması, tarihteki ilk yazılı antlaşma mıydı? Ya da biz sadece “ilk” derken, yazılı olmayanları göz ardı mı ediyoruz?
Umut: Tarihe Dair Yeni Bir Bakış
Tarihi daha iyi anladıkça, geçmişi “ilk”ler ve “ikinciler” olarak sınıflandırmanın aslında biraz eksik ve dar bir perspektife sahip olduğunu fark ettim. Belki de bu kadar çok “ilk” yaşanırken, biz sadece bir anı görüp, kalanı kaçırıyoruz. Yazılı antlaşma kavramını bu kadar büyütmek, aslında bir anlamda tarihe farklı bir pencereden bakmayı engelliyor olabilir.
Gerçekten de Kadeş Antlaşması tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma mı? Belki de bu soruyu sormak, bizlere o kadar çok şey katabilir ki. Hani bazen duygusal olarak geçmişe takılıp kalırız, ama gerçeği görmek, farklı bir bakış açısı kazanmak bu kadar da zor olmamalı. Kadeş Antlaşması, belki de yazılı olmasa da, çok daha derin anlamlar taşıyan bir dönüm noktasıydı. İnsanlık, tarih boyunca hep bir şekilde iletişim kurmuş, anlaşmalar yapmış ve kalıcılığı hedeflemişti. Belki de ilk yazılı antlaşma, sadece bir dönemin simgesiydi. Ama önemli olan, biz bu tarihi nasıl algılayıp, nasıl yorumladık.
Sonuç: Tarih ve Gerçekler
Sonuç olarak, Kadeş Antlaşması tarih açısından gerçekten önemli bir yer tutuyor. Ancak “ilk yazılı antlaşma” diye nitelendirilen şeyin, geçmişteki diğer iletişim ve anlaşma biçimlerini göz ardı etmeden değerlendirilmesi gerekiyor. Benim için de bu, kişisel bir farkındalık anıydı. “İlk” kelimesinin ardındaki derinliği görmek, belki de insanlık tarihini anlamanın başlangıcıydı. Beni en çok etkileyen şey, tarihin o kadar da basit olmadığı, insanlık tarihindeki “ilk”lerin aslında birbiriyle bağlantılı olduğu ve her şeyin bir şekilde birbiriyle çakıştığıydı.